Bir yalnızlık, bir ölüm !..
Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana,
İnsan nasıl konuşur kendisiyle
Nasıl koşar aynalara
Bir cana hasret çekeni bilmezler
Orhan Veli’nin bu dizeleri, sanki yıllardır yalnız yaşayan gazeteci Murat Çetin’i anlatıyordu. 20 Mart 2025’de kaybından büyük üzüntü duyduğumuz Murat Çetin’in yalnızlık sendromu, birbirleriyle ilişkisiz gibi görünen, ancak bir araya geldiklerinde tek bir olgu olarak kendilerini gösteren bulgular bütünü idi. O nedenle sürekli köşeye çekilmişliği yüzünden Murat Çetin, yaşadığı dünyasında çevresini saran toplumdan, dostlarından ve de arkadaşlarından, kendisini kopuk hissettiği bir yalnızlık dünyasına sürüklendi. Geçmiş dönemdeki Hürriyet gazetesi çalışanları ile yapılan toplantılarda, hem ona moral vermek, hem de sıkça da telefon konuşmalarımızda yalnız yaşamını sorgularken söylediği bir söz, bir gerçeği yansıtıyordu. Şunu diyordu:
‘’Geçmiş ile bugünü karşılaştırarak düşündüklerim, kafamı duvarlara çarpmama rağmen tekrar kafamda kalıyor’’
Bir fotoğraf ustası idi..
24 eylül 1949 İstanbul doğumlu olan Murat Çetin, aile büyüklerinin de teşviki ile 1964 yılında henüz lise döneminde iken, Tercüman gazetesinde gazeteciliğe başladı.1967-1969 yılları arasında Haldun Simavi’nin yayınları olan Son, Foto Spor ve Günaydın gazetelerine transfer olarak mesleğini sürdüren Çetin, bir fotoğraf ustası idi. 1969 yılından itibaren Erol Simavi’nin Hürriyet gazetesine geçerek bu ustalığını, 21 yıl ‘’Foto muhabirleri’ servisinde başarılı çalışmaları ile de gösterdi. Sürekli basın kartı sahibi olan Çetin’in boşandığı eşinden, iletişim alanında çalışan İrem adlı bir kızı vardı. 1990 yılında emekliye ayrılan Murat Çetin, 2000-2006 yılları arasında Tercüman gazetesinde fotoğraf editörü olarak çalışarak, aktif gazetecilik yaşamını noktaladı.
Meslek yaşamı boyunca çalıştığı gazetelerde sürmanşet olan haberlere, spor, magazin servisleri için çektiği belleklere kazınan arşivlik fotoğraflara imza atan Murat Çetin, Türkiye Spor Yazarları Derneği ( TSYD), Foto Muhabirleri Derneği (FMD), Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGS) üyesi idi. Şişli camiinde düzenlenen cenaze namazından sonra, Feriköy mezarlığında toprağa verilen Murat Çetin’in cenaze törenine, TGC Başkanı Vahap Munyar, TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş, Hürriyet gazetesi çalışma arkadaşları Baha Pir, Türkiye Spor Yazarları adına Süleyman Arat, Tele-1 Tv programcısı Namık Koçak, Faik Kaptan, Kani Atmaca, İlyas Kopuz, Ümit Görker, Bülent Demir, rahmetli İlyas Namoğlu’nun eşi Zühal Namoğlu, Kani Atmaca, Faruk Erbaşlı, Okan Sarıkaya, Haluk Saygı, Erol Simavi’nin makam şoförü Ahmet Bey ve Çetin ailesinin yakınları katıldı. Çoklu organ yetersizliğinden vefat eden Murat Çetin, 12 çeşit hap kullandığını söylüyordu. 2024 yılında alış-veriş için gittiği bir marketten çıktıktan sonra, ani bir baş dönmesi ile merdivenden düşmüş, kolu kırılarak kaldırıldığı hastanede bir süre tedavi altında kalmıştı.
Arkadaşları anlatıyor
Birlikte çalıştığı arkadaşları Murat Çetin’i, yardım sever, arkadaş canlısı, dost seçici, doğruyu konuşan bir insan olarak tanımlıyor. Fotoğraf makinesini taşıdığı çantasını omzundan eksik etmeyen, verilen her işe ciddiyetle sarılan bir gazeteci olan Murat Çetin ile ilgili bir anısını, çalışma arkadaşı Faik Kaptan, bakın nasıl anlatıyor.
‘’Kıbrıs çıkarmasının başladığı günlerdi. Mahir Çerçi’den sonra Murat Çetin Kıbrıs’a gönderildi. Onu hava alanında karşılayan o dönem Hürriyet Kıbrıs temsilcisi Özer Hatay’ın anlattığına göre Murat Çetin ‘’Özer ağabey bırak otomobili ben kullanayım’’ diyerek, sağdaki direksiyonun başına geçivermişti. Özer Hatay’ın, ‘’ Yapma be Murat, bak hem direksiyon sağdan, hem de trafik sağdan.’’ demesine rağmen yola koyulmuşlardı bile. Bir-kaç kilometre gittikten sonra olanlar olmuş, yolun solunda park eden bir kamyona arkadan çarpmaları sonucu, Murat Çetin yaralanarak hastaneye kaldırılmıştı. 3-4 gün hastanede tedavi altında kalan Murat’tan ses-seda kesilmesin diye, Özer Hatay’ın çektiği resimler İstanbul’a ulaştırılıyordu. Ancak kurt gazeteci ve yayın yönetmeni rahmetli Nezih Demirkent ’’Yahu bu resimler Murat’ın makinesinden çıkmışa benzemiyor. Kıbrıs’a hemen havaalanı muhabiri Faik Kaptan’ı gönderin’’ demez mi ?. Ertesi gün Kıbrıs’ta idim. Beni kim karşılıyordu derseniz, başı-gözü sargılar içindeki Murat Çetin’’
Murat Çetin’in bir başka çalışma arkadaşı olan Hüsnü Savaş da onunla ilgili bir anısını şöyle anlattı:
‘’Murat ağabeyin çoğu zaman aranıp da bulunacağı yer, Taksim’de Ocak Başı adlı Kebapçı dükkanı idi. Onu oraya tanıdığı tiyatrocu ve sanatçı arkadaşları alıştırmıştı. Dükkan sahibi, ‘’Gazeteci arkadaşlarını da getir. Hem size indirim de yaparım’’ demişti. Hürriyet’in fotoğraf servisinde, toplu bir katılımla at yarışı kuponu doldurmak moda olmuştu. Murat Çetin bir süre bu oyuna katılmamasına rağmen, bir gün önüne konulan kuponu en son dolduran oldu. Paralar toplandıktan sonra, bayie giderek kuponları kendisi yatırdı. Hatırı sayılır bir ikramiye kazanılmıştı. Murat ağabey, mesai sonrası ‘’Hadi bakalım beni takip edin. İstikamet Taksim’’ diyerek çalışma arkadaşlarını peşine taktı. Ocak başı kebapçısında yiyip içilmiş, sıra yüklüce hesabı ödemeye gelmişti. Murat Ağabey kebapçıya ‘’Hani indirim de yaparım demiştin ya’’ diye çıkışmış. Kebapçı ‘’Vallahi indirimi unuttum’’ diyerek pürtelaş kasaya koşmuş, getirilen hayli indirimli hesap pusulasını Murat ağabey ödemiş’’
Bir de Murat Çetin’in samimi ve yakın mesai arkadaşı İlhami Uncuoğlu’ndan bir anı dinlemek gerekiyor:
‘’Murat ilk tanıdığım yıllar başka, sonraki yıllarda ise bambaşka bir insan olmuştu. Taksimde bir pastanede kasiyer olarak çalışan eşinden ayrıldıktan sonra, o bambaşkalık Murat’ın üzerine ağır bir yalnızlık olarak çökmüştü. Özellikle emekli olduktan sonra, yalnızlıktan kurtuluşu ilk çalıştığı Tercüman gazetesinde aramış, ancak 5-6 yıl dayana bilmişti. Ben de Fransa’ da Gökşin Sipahioğlu’nun Reuters ajansında çalışmaya başlamış, onunla iletişim hayli kopmuştu. Çok sık olmasa da Murat ile telefon konuşmalarımda yalnızlığından dem vuruyor, kimsenin kendisini aramamasından şikayet ediyor ve ‘’Dört duvar arasında yaşıyorum işte’’ diyordu. Babaannesinden miras kalan altınlar bile onu pek mutlu etmemişti. Sanıyorum 70’li yıllardı. Altınları bozdurmak için birlikte kuyumcuya gittik. O dönemde 40 bin liraya bozdurduğu altınlarla bir ev, bir yuva sahibi olabilirdi. Ama olmadı. Kısaca söylemek gerekirse ‘’Yalnız yaşadı, yalnız öldü Murat’’
Çetin Özyıldırım/ Sosyal medya hesabından alınmıştır. (Teşekkürlerle)
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.