İstanbul
05 Şubat, 2025, Çarşamba
  • DOLAR
    34.01
  • EURO
    37.86
  • ALTIN
    2754.8
  • BIST
    9936.76
  • BTC
    56341.05$

Yağma Hasan’ın Böreği

28 Ocak 2025, Salı 15:55

 

Rivayet ederler ki:

“Fatih'in Gebze’de ölümünden (1481) sonra İstanbul'da kıyamet kopmuş, zaten fırsat bekleyen asi yeniçeriler de İstanbul'a dağılmışlar. Kimse canından ve malından emin değilmiş. Yağmacı yeniçeriler, önce kendilerini aldatan sadrazam Karamani Mehmet Paşa'yı parçalayıp konağını yağmalamışlar. Daha sonra şehirdeki zenginlerin konaklarına hücum edip her tarafı talan etmişler. Zengin Yahudilerin oturdukları semtlere akın eden zorbalar büyük yağmalar yapmışlar.

Bu sırada Hasan adlı bir yeniçerinin işlettiği börekçi dükkânını da yağma eden yeniçeriler, işin aslını öğrenince, ‘Oldu bir kere, Yağma Hasan'ın böreğidir.’ diye, börekleri yemeye devam etmişler…”

 

Börek öyküsünü anımsatan şu uygulamaya ne denir:

“Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda ilgili madde: “Koruma süresi eser sahibinin yaşadığı müddetçe ve ölümünden itibaren 70 yıl devam eder (Ek cümle: 21/2/2001 – 4630 / 16 md.) Bu süre, eser sahibinin birden fazla olması durumunda, hayatta kalan son eser sahibinin ölümünden itibaren yetmiş yıl geçmekle son bulur.”

 

Bizim ne Fatih Sultan Mehmet’le ne yeniçerilerle ne de böreği yağmalanan Hasan’la bir alışverişimiz olabilir.

İşimiz edebiyat ve bu alanda “yağmalanan” yapıtlar.

Yağmalayan ve yağmalanana baktığımızda, yıllardır içimiz acıyor.

Daha doğrusu, acıyan içimize bir umar bulamıyoruz.

Efendim, yazarımız sizlere ömür, rahmetli olalı 70 yıl oldu. Artık terekesine çökebiliriz!

İyi de kardeşim, bu yazarın ömrünü verdiği alandaki emeğinden haberli misin ? Bir kitabını okudun mu? Akrabalık ya da hısımlık ilişkinden söz edebilir misin? Onunla sıhri bir bağın var mıdır? Daha önce bir yakınlığın oldu mu? Bir vasiyetinden söz edebilir misin?

Ne gezer!

Daha doğrusu bu soruların bir anlamı yoktur karşınızdakinde.

Peki en yakıcı soruyu soralım?

-Yazar ya da şairle ideolojik bir bağınız var mı? Yazdıklarını içselleştirdiniz mi bugüne değin?

-Gerek yok, karşı olduğum da olabilir, sevdiğim ya da benimsemediğim bir yazar da… Önemli olan onun popüler olması ve kitaplarının para getirmesi.

Anlaşıldı.

Yazın dünyasında gezinelim. Sabahattin Ali, 1948 yılında faili meçhul bir cinayete kurban gitti. Ölümünün üzerinden 70 yıl geçince, nereye varıyoruz 2018’e. Hemen kolları sıvayalım. Sabahattin Ali: Kürk Mantolu Madonna, Kuyucaklı Yusuf, İçimizdeki Şeytan, Değirmen Dağlar ve Rüzgâr, Yeni Dünya…say sayabildiğin kadar.

Orhan Veli.  Onun da gidişinin 70 yılı arkada kaldı: Bütün Şiirleri, Bütün Öyküleri, Çevirileri…gel vatandaş gel!

Bekleyin 2024’ü. Üç yıl sonra, Sait Faik’in ölümünün 70. yılı geliyor.

Bekleyin 2033’ü önünüzde “yağmalanacak” büyük bir miras sizi bekliyor: Nâzım Hikmet’in ölümünün 70. yılına gireceğiz.

Sabredin şurada ne kaldı ki…

Acı gerçek, yasal dayanak ortada…

İyi de bir insan düşünün. Bu Sarı Çizmeli Mehmet Ağa da olabilir. Birileri, bu Mehmet Ağa’nın adresini yıllar sonra araştırıp bulurlar. Kapısının zilini çalarlar. Torunu çıkar. Buyur eder gelenleri. Gelenler öyle silahlı, külahlı da değildir. Ama “görünmez bir tapu” vardır ellerinde.

“Oğlum” derler karşılayana, dedeniz öleli 70 yıl olmuş…

Torun yanıt verir. “Evet, biliyoruz. Yakında anma töreni yapacağız. Arkadaşı mısınız?”

Gelenler “Hayır, evinizi almaya geldik. Yakında burayı terk eder misiniz?

-Ev bizim, sizinle ne ilgisi var!

Evet, torun gelenlere bu yanıtı verir. Verdiği yanıt da doğrudur.

Ama gelenlerin “Dedeniz öleli 70 yıl oldu, o nedenle burayı almaya geldik” sözünün bir kıymeti harbiyesi yoktur. Bunun yoktur da diğerinin niye olsun!

Peki soralım. Ölümünün üzerinden 70 yıl geçtikten sonra, mal mülk sahibi bir kişinin kapısı çalınıp torunlarına bu evi terk edin diyemiyorsak ünlü-ünsüz bir yazarın ölümünün üzerinden 70 yıl geçtikten sonra onun yapıtlarını babamızın malı gibi har vurup harman savurmaya ne hakkımız var?

Bugün birçok yazarın yakını bu uygulama karşısında acı çekmektedir. Taşınmaz mülkiyet için uygulanmayan, bırak uygulamayı akıldan bile geçirilmeyen bir yasa, kitaplar/eserler konusunda neden yürürlüğe konuluyor.

Atatürk’ün Nutuk adlı yapıtını basan bir yayıncıya kitap fuarında sormuştum:

-Bu kitabın telif hakkını kime ödediniz?

-Kime ödeyeceğim Atatürk’e demişti.

İşte hazırcevaplık budur. Birileri de sanırsın ki yaşarken Sabahattin Ali’ye, Orhan Veli’ye, Sait Faik’e, Nâzım Hikmet’e, Atatürk’e telif hakkını ödemiş. Onlar da “Ölümümden 70 yıl sonra istediğiniz ölçüde tüm yapıtlarımı basabilir, istediğiniz kadar para kazanabilirsiniz” demişlerdir!

Orhan Veli’yi, Sait Faik’i bir yana bırakın, yıllardır hapislerde çürüttüğümüz, özgürlüğünden yoksun bıraktığımız yasakladığımız, kitaplarını basana, okuyana, üzerine söz söyleyene etmediğimizi bırakmadığımız kişilerin ölümünün üzerinden 70 yıl geçince hiç sıkılmadan onların yapıtlarına çökmenin, bu kişilerin damarına bağlı olanlarda büyük acı oluşturduğunu ve ne yazık ki yapılacak bir şeyin de olmadığını, avazım çıktığınca bağırıyorum.

Bu konuda bütün yazarlar, bütün sanatçılar, sanatseverler birleşiniz. “Zincirlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yoktur.”

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.