Araştırmacı-Yazar-Çevirmen İsmet Zeki Eyuboğlu 100 yaşında
02 Mart 2025, Pazar 16:12
“Uyanmak, yataktan kalkmak, yüzünü yıkadıktan sonra kahvaltıya oturmak değildir; düşünsel alanda üreticiliğe soyunmaktır. Uyanmak, geleceğe uzanmaktır, yarının karanlığını yırtacak ışıldağı yaratmaktır.” İZE
Bütün ömrünü aydınlanmaya, bilgilendirmeye, yararlı olmaya, yurdunun değerlerini dünya değerleriyle bütünleştirmeye adayan İsmet Zeki Eyuboğlu’nun “insan”a yüklediği görev, bu sözünde bütünüyle anlam bulur.
Maçka’nın Sesi
Osmanlı’nın Trabzon Sancağı’ndan öte
Gümüşhane’ye varmadan daha
Ziganaların berisinde dağın ucundan
Denize bakar yeşilin üstünden atlayıp maviye
Yaylalar dizilir gelin alayınca tepelerden sıçrayarak
(…)
Bıçak, kemençe, horon, yayık, ayran
Türkünün ayak sesleriyle gelir
Ayak sesleriyle giderdi harmandan
Anımsamak yaşamaktır o günleri
Suya susamış kuru toprak gibi
Köyüne susamış ozan…
1925 Maçka doğumlu olan İsmet Zeki Eyuboğlu, ilkokul öğreniminin bir bölümünü İstanbul’da görür. 1938 yılında Maçka Merkez İlkokulu'nu, bitirir. Aynı yıl, yeniden İstanbul’a gider. Gaziosmanpaşa Ortaokulu’na yazılır. Atatürk’ün Dolmabahçe’de ölümü sonrasında sarayın büyük salonuna yerleştirilen tabutunun önünden saygıyla geçişleri, anılarında genişçe yer tutar. Orada düzenlenen törene, okulunun öğretmenleri ve sınıf arkadaşlarıyla katılır, Atatürk’ün naaşının kısa bir süre sonra Ankara’ya uğurlanışına tanık olur.
İstanbul’da; Yenikapı, Zeyrek ortaokullarının ardından Pertevniyal Lisesi’nde bir süre öğrenim görür, 1948’de 22-23 yaşlarında Vefa Lisesi’nden mezun olur. O yılların anılarını Öğrenciler adını verdiği kitabında anlatır. 1953'te İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih, Felsefe ve Klasik Filoloji bölümlerinde eğitimini tamamlar. Yüksek lisans tezi “Lucretius'ta Bilgi Kavramı” adını taşır.
1956-58 döneminde, Özel Gazetecilik Okulu'nda felsefe ve edebiyat dersleri verir.
Trabzon’da yayımlanan Hakimiyet gazetesinin yazı işleri müdürlüğünü de yapan, bu gazetede pek çok yazı ve şiir yayımlayan Eyuboğlu, 1958’de Maçka Ortaokulu’nda Türkçe ve Tarih dersleri verir.
Daha sonra iş hayatını sonlandırarak kendisini çevirmenliğe, araştırmacılığa ve yazarlığa adar.
1995’te Hacı Bektaş Barış Ödülü; 1996’da Edebiyatçılar Derneği Onur Ödülü sunulur kendisine.
Edebiyat dünyasında adına ilk kez 1946’da Tarihten Sesler dergisinde rastlanır. Yeşilay, Varlık, Yansıma, Soyut, Yeni Ufuklar, Aydınlık, Türk Dili, İnsan adlı dergiler ile Dünya ve Cumhuriyet gazetelerinde yazıları, incelemeleri yayımlanır.
Anadolu'nun kültürel birikimi, folklorik unsurlar, halk edebiyatı, Divan edebiyatı ve özellikle Karadeniz yöresine ait dil, tarih, kültür envanteri üzerine çalışmalar yapar. Halk hekimliği, büyü ve fallar, halk inançları, Anadolu türküleri, yazarın folklorik derleme ve araştırmalarının önde gelen konularıdır. 1948-58 yılları boyunca Karadeniz folkloruna ve halkbilime yönelik çalışmalarını Türk Folklor Araştırmaları dergisinde yayımlar.
Derviş Kerem ve Derviş Niyazi takma adlarını kullanır.
Latince, Almanca, Farsça ve Arapçadan yapmış olduğu çevirileri ile dikkati çeken yazar, Hz. Ali'nin ve İslâm öncesi Arap şairlerinden Yedi Askı şairi olarak bilinen yedi şairin şiirlerinden çeviriler yapar. Mevlâna, Abdal Musa, Pir Sultan Abdal, Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre, Hatayî, üzerine biyografi kitapları yayımlar. Divan şairlerinden Baki’nin biyografisini kaleme alır. İstanbul'un fethinin 500. yılında Destanlar İçinde Fatih adlı antolojiyi hazırlar.
Karadeniz’in Kuvayi Milliyecilerinin toplumsal mücadelesini Kara Zıpkalı Uşaklar Destanı adıyla şiirleştirir.
Çeşmeler
Maçka’nın çeşmeleri
Kuşlar, koyunlar, sığırlar
Yaz sıcağında terleyen atlar
Cana can kattığı söylenen sular
Doyunmuş bu çeşmelerde yılların
Ağırlığını yüklenen insanlar
Birer anıdır şimdi bu çeşmeler
Taş beton almış çamların yerini
Sular eski sular
Değişen suya karışan çam kokusunun tadı
Demek çeşmelerde de eski güzellik kalmadı
Divan Şiirinde Sapık Sevgi, Türk Şiirinde Tanrı'ya Kafa Tutanlar adlı yapıtlarını, 1953’ten 1968’e uzanan zaman diliminde hazırlar.
Anılar, şiirler, destanlar, antoloji ve sözlükler, çeviriler, araştırmalar yapıtlarının içeriğini oluşturur.
Divan Şiirinde Sapık Sevgi (1968), Türk Şiirinde Tanrıya Kafa Tutanlar (1968), Baki (1972), Nietzsche (1972), Tanrı yaratan toprak (1973), Anadolu İnançları (1974; Anadolu İnançları-Anadolu Mitologisi adıyla genişletilmiş bs., 1987), Cinsel Büyüler (iki cilt, 1975), Anadolu Halk İlaçları (1977), İnsanın Boyutları (1979), "Alevilik-Sünnilik", "İslam Düşüncesi" (1978), Anadolu Büyüleri (1978), Sevgi Büyüleri (1978), Şeyh Bedrettin ve Varidat (1980), Kendi Sözleriyle Atatürk İlkeleri (1981), Anadolu Uygarlığı (1981), Atatürk'ten Özdeyişler (1981), Bütün Yönleriyle Bektaşilik-Alevilik (1980), Geçmişin Yaşama Gücü (1982), Günün Işığında Tasavvuf, Tarikatler ve Mezhepler Tarihi (1987), Anadolu Halk İlaçları-Bitkiler, Büyüler, Macunlar, Yıldızname (1987), Felsefe Açısından 12 Eylül - Boşluğun Egemenliği (1997), Gülen Anadolu (1997), Gelin Canlar Söyleşelim (1997), İslamda Bölünmeler, Çelişmeler (1997)…onlarca yapıtından birkaçıdır.
Türkçenin, dilin kökenlerine kafa yorarak yazdığı iki yapıtı, Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü (1989), Türkçe Kökler Sözlüğü (1989) adlarını taşır.
Karadeniz Aşk Türküleri, Karadeniz Türküleri-Maçka Yaylalarından Sesler, Taşoluğun Başında, Kara Zıpkalı Uşaklar Destanı… doğup büyüdüğü yöreden sesler taşır.
Hz. Ali'nin Şiirleri (1997) Vergilius (1995), Pascale (1996), Ovidius, Hölderlin, Gılgameş Destanı, Lucretius, değişik dillerden yaptığı çeviriler arasında yer alır.
O, bütün bu kültür birikimine karşın kendi halinde yaşayan, kendi cehenneminde yanan, kendi cennetinde mutluluğu arayandı. Yazmayı yaşam biçimi olarak benimseyen ender kişilerden biriydi.
Kendisiyle uzun yıllar söyleşme olanağımız olmuştu. Trabzon’a geldiği yıllarda buluşma yerimiz sevgili şairimiz Dr. Gündoğdu Sanımer’in muayenehanesiydi. Bir seferinde onunla uzun uzun bir TV söyleşisi yapmıştık.
Yazdığı yazıların sayısını anımsamakta zorlanan, kitaplarının sayısı üçlü rakamlarla ifade edilen Eyuboğlu’nun çevirileri bir insanın ömründe pek de başaramayacağı yoğunluktaydı. Kitapları konusunda sağlam bilgi veren Dr. Mustafa Duman arkadaşımıza teşekkür borçluyuz.
İsmet Zeki Eyuboğlu, Mayıs 1999’da Pencere Yayınları’nda Anılar adıyla yayımlanan kitabında (523 sayfa) aile bireylerinden, Rus işgalini ve kurtuluşu yaşayan coğrafyadan (1916-1918) doğduğu yıllardan (ki Kurtuluş Savaşı biteli 3 yıl, cumhuriyet ilan edileli 2 yıl olmuştur.) ayrıntılı olarak söz eder. Kitapta, 1929’da Of-Sürmene dolaylarında büyük dağ kayması/seller nedeniyle Maçka yöresinden giden Rumların yerine evsiz kalanların yerleştirilmesine de değinilir. Bu çerçevede aklı hep Ağralaksa Yaylası’ndadır. Gümüşhane’den-Bayburt’tan gelen çok çalışkan iş seçmeyen bir mevsim kalıp yiyecek toplayıp yörelerine dönenler de yer alır yazdıklarında.
AĞRALAKSA
Bizim yaylamızdır Ağralaksa
Maçka’nın Meryemana dağlarında
Çocukluğumda sığır güttüğüm
Çelik-çomak oynadığım
Komşu çocuklarıyla dövüştüğüm
Açık -saçak türküler çığırdığım
kırlarında…
(…)
Bir daha yaşasam diyorum eski günleri
Bir daha kesse yeni biçilmiş otlar
Çıplak ayaklarımı çayırlarda.
İsmet Zeki Eyuboğlu, anılarında ilkokul yıllarını ayrıntılı olarak anlatır. Ali Haydar Karahasanoğlu’nun nasıl dayakçı bir öğretmen olduğuna değinir.
Kuşkucura adı verilen güneşin önü açılsın diye geceleri kemençeli türkülü oyunlu kızlı-erkekli törenlerden söz eder. Orada söylenen türkülerden, çayır biçmelere, mısır soymalara, özellikle de düğünlere dair anımsadıklarını sıralar.
Türküyle Karadenizliyi can yoldaşı sayan İsmet Zeki Eyuboğlu, onlara kemençe ile horonu da ekler. Yaylalara olduğu gibi onlara da tutku derecesinde düşkünlüğü vardır. Maçka ve Anılar adlı yapıtlarında türküleri farklı yönleriyle ele aldığı yazılarına yer verir. Anılar’da, “Bir Karadenizli oluşumdan mı nedir, oldum olası severim türküleri… Çocukluğumdan bu yana ben de türkü söylerim, türkü düzenlerim kendimce.” (s.449) diye yazar.
“Karadeniz Türküleri-Maçka Yaylalarından Sesler”de (Anadolu Sanat Yayınları, İstanbul, 1995) şu değerlendirmeyi yapar:
“Tarlasını bellerken, ekinini ekerken, biçerken…çocuğunu emzirirken…yaylaya çıkarken, yayladan inerken, severken, söverken türkü söyler Anadolu insanı. Türküyle bütünleşir, türküyle bölünür bu güzelim insan. Onun ‘var oluş’ olanaklarından, koşullarından biridir, başta gelenidir türkü.” (s.8)
“Deduğum türkileri/ Mendilciğuna bağla/ Tenha tenha yerlerde/ Çöz olari da ağla” dizelerinin ardından sürüklenir. Yörenin doğal güzelliklerini, çocukluğunu donatan mekânları çok yönlü olarak ele alır.
12 Kasım 2003'te, İstanbul'da ölen İsmet Zeki Eyuboğlu, Üsküdar Selimiye Camisi'nde kılınan namazın ardından, memleketi Maçka'ya götürülüp orada toprağa verilir.
Eyuboğlu’nu, yörenin yerel söyleminin önde tutulduğu şiirinden kimi dizelerle anıyor, anısına saygılar sunuyorum.
Kirez Yaylası
Kirez yaylası derler
Bu ufacık yayladır
Maçka’dan okardadur
Hamsiköy yanındadur
Bizim köyin başinda
Vardur çam ormanlari
Yarumi görenlerun
Kesilur dermanları
Bizim Kirez yaylası
Hamsiköy’den beridur
Sulari soğuk olur
Tam sevdaluk yeridur
Sarilduk birbirine
Bir can gibi kaynaştuk
Çatlanbuk ağacini
Nasıl sarar sarmaşuk
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.