ZİYA OSMAN SABA Biyografisi

Ziya Osman Saba kimdir?
30 Mart 1910'da İstanbul'da doğdu. 29 Ocak 1957'de İstanbul'da yaşamını yitirdi. Mütareke yıllarında yatılı olarak başladığı Galatasaray Lisesi'nden 1931 yılında, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1936 yılında mezun oldu. Hukuk Fakültesi'nde iken Cumhuriyet gazetesi muhasebe servisinde, mezuniyetinden sonra Emlak Kredi Bankası'nda çalıştı. Daha sonra Milli Eğitim Basımevi Tashih Bürosu'nda görev yaptı. Kalp hastalığı üzerine evine çekilerek Varlık Yayınevi'nin yayın işleriyle meşgul oldu.
Lise öğrenciliği yıllarında şiir yazmaya başladı. İlk şiiri 1927'de Servet-i Fünun dergisinde yayınlandı. Bu dergide tanıştığı arkadaşlarıyla "Yedi Meşale" topluluğuna katıldı. Bir süre Milliyet gazetesinin edebiyat sayfasına ve İçtihad dergisine yazılar yazdı. Varlık, Yücel ve Ataç dergisinde de yazı ve şiirleri yayınlandı. Çoğunu hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerinde Batı nazım biçimlerini kullandı ama içerikte 19'uncu Yüzyıl edebiyatı anlayışına bağlı kaldı.
Şiirlerinde çocukluk anıları, ev ve aile sevgisi, yoksullara karşı duyarlılık, küçük mutlulukların sevinci, Tanrı'ya ve yazgıya boyun eğiş, ölüm ve ötesi gibi konuları işledi. Hecenin yanısıra özellikle son dönemlerinde serbest biçimde ve duru bir dille yumuşak, hüzünlü ve açık şiirler yazdı. Öykülerinde ise çoğunlukla anılarını anlattı.
Emrullah Güney çizimi...
Ziya Osman Saba'nın Eserleri
Şiir:
-
Sebil ve Güvercinler (1943)
-
Geçen Zaman (1947, 1961)
-
Nefes Almak (1957, 1962)
-
Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi (1952)
-
Değişen İstanbul (1959)
Ziya Osman Saba'nın Şiirlerinden Örnekler
BEYAZ EV
Gözlerimin önünde hep aynı beyaz ev. Her dağ yamacına kurduğum, Beliren her su kenarında, Pembe damlı, yeşil pancurlu, balkonlu, Balkonuna tırmanan sarmaşık. Gece, pencerelerinden sızacak ışık, Kışın tütecek bacası.
Kapıyı ittiğinde çalacak bir çıngırak. -Duyuyorum o sesi şimdiden, berrak- Geçeceğim yol, çıkacağım üç basamak, Ellerinden sıyırıp atacağım eldiven, Her halin, gülüşün, kokun, bütün ruhunla sen! Ah, bütün bir ömür bırakmayacağım el, Okşayacağım saç, dinleyeceğim ses, Bakmakla doymayacağım yüz... Açık pancurlardan o gün dolacak gündüz, O günkü hava, Bir kapıyı açman, dolaşman sofada. Şaşıracağım: Böyle gezinen kim? -Evim! Evim!.. Ellerimle asacağım Camlarına perdelerini. Yatak odasında düsüneceğiz bir an İki kişilik karyolanın yerini... Yatak odamız, yemek odası, kiler Raflarında ellerinle yapılmış reçeller. Karşı karşıya oturacağımız sofra, Sürahide ışıldayan su, Yazın, rüzgâra koyacağımız testi; Senin yatacağın öğle uykusu... Sararacak bir yandan çardaktaki üzümler, Kâh esecek rüzgâr, kâh dinleyeceğiz yağmuru, Kâh karlarla bembeyaz kesilecek çimenler. Hep geçireceğiz içimizden: Hayat beraber, ölüm beraber... Şu göklerin altında, Olacağız o kadar bahtiyar Ki çıkıp mezarlarından annemiz, babamız da, Beyaz evimize yerleşecekler, Uzun kış geceleri onlar da aramızda Göz göze bakışacak, mangalı eşecekler.