İSTANBUL- Beş basın, yayın ve yazar meslek örgütü basın özgürlüğünün engellenmesi, Saraçhane’deki toplantı ve eylemleri takip eden 11 gazetecinin gözaltına alınması, üç gazetecinin şiddete uğraması ve medya kuruluşlarının tehdit edilmesi nedeniyle 25 Mart 2025 Salı günü saat 11.00’de TGC Burhan Felek Konferans Salonu’nda basın toplantısı yaptı.
“Gazeteciyi ve medyayı tehdit etmekten vazgeçin!” başlıklı toplantıda gazetecilere, yazarlara, yayıncılara yönelik uygulanan hukuksuz gözaltı, ev hapsi ve tutukluluk kararlarına, güvenlik güçlerinin gazetecilere yönelik şiddetine, internete erişim hakkının engellenmesine bir kez daha itiraz edildi. Toplantının moderatörlüğünü TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş yaptı.
VAHAP MUNYAR: GÖZALTINDAKİ TÜM MESLEKTAŞLARIMIZIN SERBEST BIRAKILMASINI TALEP EDİYORUZ
Basın meslek örgütlerinin başkanlarının görüşlerini paylaştığı toplantıda Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Vahap Munyar şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bir ülkede demokrasinin işlemesi için hukukun üstünlüğüne, basın ve düşünceyi ifade özgürlüğüne saygı duyulmalıdır. Halkın haber alma hakkı en üstün kamu yararıdır. Gazeteciler bu kamu yararının gerçekleşmesi için görev yapmaktadır. Ancak ülkemizde birçok siyasetçi ve kuruluş yasalarına aykırı davranan kurumların temsilcileri gazetecilerin can ve iş güvenliğini sürekli tehdit etmektedir. Gazetecilere yönelik sözlü ve fiziksel şiddet cezasızlıkla ödüllendirilmektedir. Meslektaşlarımıza yönelik sürekli haksız gözaltı uygulaması yapılmaktadır. 19 Mart 2025 Çarşamba günü CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu ile birlikte 106 kişinin gözaltına alınma kararının ardından Saraçhane’deki toplantıları ve eylemleri izleyen gazetecilere yönelik yine haksız, hukuka ve kanuna aykırı gözaltı uygulaması yapılmıştır. İstanbul’da #NOWTV muhabiri Ali Onur Tosun, #Birgün yazarı Barış İnce, foto muhabiri Bülent Kılıç, #FransızHaberAjansı (AFP) muhabiri Yasin Akgül, gazeteci Zeynep Kuray sendika.org internet sitesi muhabiri Zişan Gür, gazeteci Hayri Tunç, İBB foto muhabiri Kurtuluş Arı, Bakırköy Belediyesi foto muhabiri Gökhan Kam, İzmir’de ise foto muhabiri Murat Kocabaş ile Yağız Barut gözaltına alınmıştır. Saraçhane’deki eylemleri izleyen #Birgün muhabirleri Ebru Çelik, Deniz Güngör ve Anadolu Ajansı muhabiri Hakan Akgün güvenlik güçleri tarafından darp edilmiştir. TGC üyesi, serbest muhabir Jan Devletoğlu ise Saraçhane’de fotoğraf çekerken güvenlik güçleri tarafından engellenmiş, fotoğraf makinesindeki çektiği fotoğraflar zorla silinmiştir. Gazetecilerin sürekli gözaltı uygulamasıyla baskı altına alınmaya, sindirilmeye çalışılması halkın haber alma hakkının engellenmesidir. Bu tutumu protesto ediyoruz. Bugün adliyeye sevk edilen meslektaşlarımız bir an önce serbest bırakılmalıdır. Gazetecilik yapmaları engellenmemelidir. Haberin serbest dolaşımı yurttaşın haber alma hakkı için gereklidir. Yurttaşların habere ve gerçeğe erişim hakkı engellenmemelidir. Ve gazetecilik suç değildir.”
GÖKHAN DURMUŞ: İTİRAZ EDENİN TUTUKLANDIĞI BİR SÜREÇTEN GEÇİYORUZ
Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Gökhan Durmuş ise konuşmasında şu değerlendirmeyi yaptı:
“İtiraz edenin gözaltına alındığı, tutuklandığı, baskı gördüğü bir süreç içerisinden geçiyoruz. Seçilmiş bir belediye başkanına yönelik başlayan ve bugün tüm Türkiye'nin birçok yerine yayılan hukuksuz uygulamalara karşı halkımız da tepkilerini gösteriyorlar. Ancak bu tepkilere karşı ciddi orantısız şiddet olayları yaşanıyor. Ve bu uygulanan yöntemi görüntüleyen, fotoğraflayan meslektaşlarımızın özellikle hedef alındığını biliyoruz. Saçma olan bir konu da haber yapan, fotoğraf çeken gazetecilerin toplantı ve yürüyüş kanununa muhalefetten suçlanması. Asıl amaçlarının gerçeklerin üzerini örtmek olduğunu biliyoruz. Gözaltından serbest bırakıldıklarında gazeteciler gidip görevlerini yapıp oradaki hukuksuzluğu belgeleyecekler.”
KENAN KOCATÜRK: DEMOKRASİYİ, ÖZGÜRLÜĞÜ, YURTTAŞLARIN SEÇME VE SEÇİLME HAKKINI SAVUNUYORUZ
Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk ise konuşmasında şu görüşleri paylaştı:
“Son dönemde yaşanan gelişmeler, ülkemizin demokrasisi açısından son derece kaygı vericidir. Halkın oylarıyla seçilerek göreve gelen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Belediye Başkanlarının siyasi ve haksız gerekçelerle, hukuka aykırı biçimde tutuklanması kabul edilemez. Bu durum, yalnızca bir bireyin değil, halkın iradesinin ve demokratik temsil hakkının hedef alındığını göstermektedir. Bu haksızlığa karşı sesini yükselten yurttaşların, barışçıl protestolar yoluyla demokratik tepkilerini ifade etmeleri, hem Anayasa hem de uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış temel bir haktır. Ancak son günlerde, bu haklarını kullanan yurttaşlara yönelik orantısız güç kullanımı, gözaltılar ve cezalandırma girişimleri görülmüştür. Halkın haber alma özgürlüğü için çalışan basın ve medya emekçilerine de gözaltılar ve cezalandırma girişimlerinde bulunulmuştur. BM Evrensel Bildirgesi’nin 20. Maddesi ‘Herkesin silahsız ve saldırısız toplanma özgürlüğüne sahip olduğunu belirtir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 34. maddesi ‘herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir’ hükmünü içerir. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. Maddesi ‘toplanma ve örgütlenme özgürlüğünü açıkça tanımlar. Demokrasi; insanların fikirlerini özgürce ifade edebildiği, haksızlıklara karşı ses çıkarabildiği bir rejimdir. Demokratik bir hukuk devleti olduğunu söyleyen her devlet, her an, bu şiarla hareket etmelidir. Türkiye Yayıncılar Birliği olarak; hukukun üstünlüğünün, temel hak ve özgürlüklerin korunmadığı bir ortamda, demokrasiden ve toplumsal barıştan söz etmenin mümkün olmayacağının altını çiziyor; tüm yetkilileri, ulusal ve uluslararası hukukun gerekliliklerine uymaya ve halkın demokratik taleplerine kulak vermeye davet ediyoruz.”
ADNAN ÖZYALÇINER: ANAYASAL HAKLARIMIZI ARTIK KULLANAMAYACAĞIMIZDAN KAYGILIYIZ
Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Başkanı Adnan Özyalçıner “Son dönemlerdeki baskılardan, yasa tanımazlıktan, hukukun partizanlaşmasından ötürü ülkemiz ve yurttaşlarımız adına kaygılıyız” diye başladığı konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Önce idari işlemler iptal edilerek 16 milyon nüfuslu bir belediye başkanının diploması yok sayıldı. Bu karar sonrasında ise gece yarısı baskınlarıyla yüzlerce kişi gözaltına alındı. Ardından da gözaltındaki yurttaşlarımıza kim oldukları belli olmayan gizli tanık ifadelerine, dedikodulara ve sosyal medya/medya linç kampanyalarına dayanarak soruşturmalar açıldı, dünya kentlerinden İstanbul’un belediye başkanı ve çalışma arkadaşları tutuklandı. Dünyanın en büyük barosunun yönetimi görevden alındı. Görevi haber yapmak olan gazetecilere Gezi Direnişine katıldığı gerekçesi ile 12 yıl sonra ağır cezalık soruşturmalar açıldı. Televizyonlara ve gazetelere verilen haksız ağır cezalar, en temel Anayasal hak olan toplantı ve gösteri, yürüyüş hakkı Anayasa’daki hükümlere aykırı olarak sık sık vali ve kaymakamlar tarafından kısıtlanmakta, sosyal medya platformlarına erişim yasalara uymaksızın sık sık daraltılmaktadır. Biz biliyoruz ki iktidar ve yargı eliyle gerçekleştirilen Anayasa’ya ve yasalara aykırı bu uygulamaların demokratik hukuk devletlerinde görülmesi mümkün değildir. Anayasal haklarımızı artık kullanamayacağımızdan kaygılıyız. Bu nedenle iktidarı ülkemizin toplumsal esenliği, uluslararası saygınlığı için Anayasa’nın işlerliğine ve yasalara, demokratik-sosyal hukuk devleti uygulamalarına dönmeye çağırıyoruz.”
ZEYNEP ORAL: YARGI SOPASIYLA SÜRDÜRÜLEN BASKILARA ‘ARTIK YETER’ DİYORUZ
Toplantıda yaptığı konuşmada PEN Yazarlar Derneği Başkanı Zeynep Oral “Şu son yıllarda yaşadığımız hak ve hukuk ihmallerine, adaletin siyasal erkin emrine girmesine, hak ve hukuksuzluğun yaşamın her alanına egemen olmasına tanıklık ediyoruz. Düşünce ve ifade özgürlüğünün, Anayasal hakların hiçe sayıldığı bir dönemdeyiz. Mesleklerini hakkıyla yerine getiren gazetecilerin, sanatçıların, soruşturma ve gözaltına alınmalarına, bu baskılar aracılığıyla tüm medyaya ve sokaktaki insanlara gözdağı verilmeye çalışılmasına; yargı sopasıyla sürdürülen baskılara ‘Artık Yeter’ diyoruz” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“İktidarın, CHP Cumhurbaşkanı aday adayı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasını hukuka aykırı bir biçimde, daha önce alınmış kararları yok sayarak, iptal ettirmesi, hem Üniversite tarihine hem hukuk tarihimize kara bir leke olarak geçecektir. Bunu izleyen olaylar, sabaha karşı ev baskınlarıyla sadece Ekrem Başkanın değil, çalışma arkadaşlarının ve kimi ilçe Belediye başkanların da gözaltına alınması, millet iradesini yok saymaktır. Uygulanan yöntem, masumiyet karinesinin ortadan kaldırılması, Şişli Belediyesi’ne kayyum atanması; gizli tanıkların ‘duydum ki, duymuştum ki, sandım ki, düşündüm ki’ ifadelerine dayanan iddialar, suçlamalar, Ergenekon ve Balyoz davaları kumpaslarını anımsatmaktan öte, iktidarın 31 Mart seçimleri yenilgisinden sonra yaşadığı kaybetme korkusunu da ortaya koymaktadır.”
TOPLANTI SONUNDA ORTAK AÇIKLAMA OKUNDU
Toplantı sonunda beş basın, yayın ve yazar meslek örgütünün ortak açıklamasını TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş okudu. Açıklamada şu görüşler yer aldı:
Türkiye, Anayasası’na göre demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Basın hürdür, sansür uygulanamaz. Ancak uzun yıllardır devam eden basın ve düşünceyi ifade özgürlüğüne yönelik engellemelerle gazeteciler, yazarlar, yayıncılar haksız gözaltı, ev hapsi, tutukluluk ve işsizlik tehdidi ile mesleklerini yapamaz hale getirilmeye çalışılmaktadır. Holding patronları yurttaşların haber alma hakkı için görev yapan gazetelere, muhabir ve yazarlara milyonlarca liralık tazminat içeren stratejik davalar açmaktadır. Davalar bir hakkı savunmak yerine baskı yapmak amacı taşımaktadır. Son olarak 19 Mart 2025 tarihinde CHP Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu ile birlikte 106 kişi için gözaltı kararı alınmış, 48 kişi tutuklanmıştır. İstanbul Barosu yönetimi görevden alınmıştır. Demokrasi açısından yaşadığımız kriz, seçme ve seçilme hakkına, toplumdaki adalet duygusuna zarar vermiştir. Kalıcı olarak toplumsal barışın gerçekleşmesi için seçimle gelen herkes seçimle gitmelidir. Hukuk devleti olmaya devam edebilmemiz için seçme ve seçilme hakkı korunmalıdır. RTÜK tarafından 13 yıl önceki Gezi sürecine yönelik TV kanallarının görüntüleri İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiştir. İktidar, Gezi sürecini yeni bir baskı aracı olarak kullanmaya hazırlanmaktadır. Bu süreç yaşanan demokrasi krizinin ardından Saraçhane’de düzenlenen toplantı ve eylemlerin haberleştirilmesinde de devam etmiştir. Son olarak 11 meslektaşımız gözaltına alınmış, bir meslektaşımıza ev hapsi verilmiş, üç meslektaşımız güvenlik güçleri tarafından darp edilmiştir. İktidarın talebiyle X sosyal medya platformunda gazetecilerin, yazarların, yayıncıların, internet sitelerinin de içinde olduğu 700 sosyal medya hesabı askıya alınmıştır. RTÜK Başkanı ise demokrasiye, Anayasa’ya, Basın Kanunu’na aykırı davranarak Saraçhane’deki toplantıları canlı yayınlayan TV kuruluşlarına gözdağı vererek lisanslarının iptal edilebileceğini duyurmuştur. Biz bir araya gelmiş beş basın, yayın ve yazar meslek örgütü olarak diyoruz ki; Demokrasiye, seçme, seçilme hakkına, basın ve düşünceyi ifade özgürlüğüne yönelik bu kuşatmadan, gazetecilere, yazarlara, yayıncılara yönelik uygulanan hukuksuz gözaltı, ev hapsi ve tutuklamalardan, yurttaşın internete erişim hakkının engellenmesinden vazgeçilmelidir. Gezi sürecinin takip edilip haberleştirilmesinin gazetecilik faaliyeti olduğu unutulmamalıdır. İktidara Anayasa’ya ve Basın Kanunu’na uyması, basın ve düşünceyi ifade özgürlüğü ve halkın haber alma hakkını engellemekten vazgeçmesi için çağrı yapıyoruz.”
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.